NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
26 - (2176) حدثنا
قتيبة بن سعيد
بن مالك بن
أنس، فيما قرئ
عليه، عن
إسحاق بن
عبدالله بن
أبي طلحة؛ أن
أباه مرة،
مولى عقيل بن
أبي طالب،
أخبره عن أبي
واقد الليثي؛
أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم بينما هو
جالس في
المسجد
والناس معه.
إذ أقبل نفر
ثلاثة. فأقبل
اثنان إلى
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم وذهب
واحد. قال
فوقفا على رسول
الله صلى الله
عليه وسلم.
فأما أحدهما
فرأى فرجه في
الحلقة فجلس
فيها. وأما
الآخر فجلس خلفهم.
وأما الثالث
فأدبر ذاهبا.
فلما فرغ رسول
الله صلى الله
عليه وسلم قال
"ألا أخبركم
عن النفر
الثلاثة؟ أما
أحدهم فأوى
إلى الله،
فآواه الله.
وأما الآخر
فاستحيا،
فاستحيا الله
منه. وأما
الآخر فأعرض،
فأعرض الله عنه".
[ش (فرجة)
الفرجة بضم
الفاء،
وفتحها،
لغتان. وهي
الخلل بين
الشيئين. يقال
لها أيضا: فرج.
ومنه قوله
تعالى: وما
بها من فروج،
جمع فرج وأما
الفرجة بمعنى
الراحة من
الغم، فذكر
الأزهري فيها
فتح الفاء
وضمها وكسرها.
وقد فرج له،
في الحلقة
والصف
ونحوهما،
بتخفيف الراء،
يفرج، بضمها.
(الحلقة)
بإسكان
اللام، على المشهور.
وحكى الجوهري
فتحها، وهي
لغة رديئة. (فأوى
إلى الله
فآواه الله)
لفظة أوى
بالقصر. وآواه
بالمد. هكذا
الرواية،
وهذه هي اللغة
الفصيحة وبها
جاء القرآن.
أنه إذا كان
لازما كان
مقصورا، وإن
كان متعديا
كان ممدودا.
قال الله
تعالى: {أرأيت
إذ أوينا إلى
الصخرة}. وقال تعالى:
{إذ أوى
الفتية إلى
الكهف}. وقال
تعالى، في
المتعدي:
{وآويناهما
إلى ربوة}.
وقال تعالى: {ألم
يجدك يتيما
فآوى}. قال العلماء:
معنى أوى إلى
الله أي لجأ
إليه. (وأما الآخر
فاستحيا) هذا
دليل اللغة
الفصيحة
الصحيحة أنه
يجوز في
الجماعة أن
يقال، في غير
الأخير منهم،
الآخر. فيقال:
حضرني ثلاثة.
أما أحدهم فقرشي
وأما الآخر
فأنصاري وأما
الآخر فتيمي.
وقد زعم بعضهم
أنه لا يستعمل
الآخر إلا في
الآخر خاصة.
وهذا الحديث
صريح في الرد
عليه].
{26}
Bize Kuteybe b. Saîd,
Mâlik b. Enes'den, ona okunanlar meyanında İshâk b. Ahdillah b. Ebî TaIha dan
naklen rivayet etti. Ona da Akîl b. Ebî Talib'in azatlısı Ebû Mürre, Ebû Vâkıd
EI-Leysî'den naklen haber vermişki:
Resûlullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) beraberinde cemâat olduğu halde mescidde otururken üç nefer
gelivermiş. Onların ikisi Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in yanına
gelmişler, biri gitmiş. Bu iki kişi Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in
başında dikilmişler. Biri halka'da bir aralık görerek oraya oturmuş. Diğeri
cemâatin arkalarına oturmuş. Üçüncüsü ise dönüp gitmiş. Resûlullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) oradan ayrılınca :
«Size bu üç kişiyi haber
vereyim mi? Bunlardan biri Allah'a sığındı, Allah da onu sığındırdı. Diğeri
utandı, Allah da ondan istihya etti. Sonuncuya gelince, o yüz çevirdi. Allah da
ondan yüz çevirdi.» buyurmuşlar.
26-م - (2176) وحدثنا
أحمد بن
المنذر. حدثنا
عبدالصمد. حدثنا
حرب (وهو ابن
شداد). ح وحدثني
إسحاق بن
منصور. أخبرنا
حبان. حدثنا
أبان. قالا
جميعا: حدثنا
يحيى بن أبي
كثير؛ أن
إسحاق بن
عبدالله بن
أبي طلحة حدثه
في هذا
الإسناد. بمثله
في المعنى.
{m-26}
Bize Ahmed b. El-Munzir
rivayet etti. (Dediki): Bize Abdu’s-samed rivayet etti (Dediki): Bize Harb (bu
zât İbni Şeddat'tır) rivayet etti. H.
Bana İshâk b. Mansûr da
rivayet etti. (Dediki); Bize Habban haber verdi. (Dediki): Bize Ebân rivayet
etti. Her iki râvi demişler ki: Bize Yahya b. Ebî Kesir rivayet etti ki: İshâk b.
Abdillah b. Ebî Talha kendisine bu isnadda bu mânâda bu hadîsin mislini rivayet
etmiş.
İzah:
Bu hadîsi Buhârî
«Kitâbu'l-İlim» ile «Kitâbu's-Salât'da; Tirmizî «İstizan» bahsinde; Nesâî
«Kitâbu'l-İlim»'de muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.
Hadîste hazf vardır.
Takdiri şöyledir: Ashâb-ı kiram: Bu üç kişinin kimler olduğunu haber ver yâ
Resûlallah! demişler, o da:
«Onlardan biri Allah'a
sığındı. Allah da onu sığındırdı. Diğeri utandı, Allah da ondan istihya etti.
Sonuncuya gelince; o yüz çevirdi. Allah da ondan yüz çevirdi.» diye cevap
vermiştir.
Görülüyor ki, bu
cevaplarda edebiyatçıların mügâkele dedikleri sanat vardır. Verilen cevaplar
şekil itibariyle suâle uygun düşüyorsa da mânâ başkadır. Çünkü eva sığındırmak
yâni evine kabul etmektir. Bu Allah Teâlâ hakkında mütesavver değildir. Ve
kelimenin lâzimî mânâsı kastedilmiştir ki, o da hayra ulaştırmak istemektir.
Yâni melzum zikredilmiş, lâzım kasdedilmiştir. Bâzıları bunun mânâsı Allah'ın o
kimseyi cennetine sığındırmasıdır, demişlerdir. Allah'ın istihyası da böyledir.
Çünkü utanmak mânâsına gelen haya insana ayıplanacağından korktuğu bir şeyden
dolayı âriz olan değişme ve kırgınlıktır. Allah Teâlâ hakkında bu imkânsızdır.
Binâenaleyh bununla lâzimî mânâsı olan azabı terk etmek kasdedilmiştir. Allah'ın
yüz çevirmesi dahî aynı şekilde olup bununla Allah'ın gazabı kasdedilmiştir.
Böyle zahirî mânâsına hamli mümkün olmayan yerlerde kaide bu gibi lâfızların
lâzimî mânâları murad olunmaktır. Hakikî mânâ ile mecazi mânâ arasındaki alâka
lüzumdur. Hakikî mânâyı kasdetmekten men eden karine ise akıldır. Çünkü akıl bu
gibi şeylerin Allah'dan sâdır olabileceğini tasavvur edemez. Kirmânî buradaki
mecazların teşbih olması ihtimâlinden de bahsetmiştir. O halde mânâ şöyle olur
: Evine sığındıran, utanan ve yüz çeviren ne yaparsa Allah da onun gibi yapar,
demek olur. Yâni fiil fiile benzetilmiş olur.
Buradaki yüz çevirmeden
murad hiç bir özrü yokken dönüp gitmeye hamledilmiştir.
Kaadî İyad şöyle diyor:
«Bir kimse Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den yüz çevirir de uzaklaşırsa
mü'min değildir. Eğer bu zât mü'min olup dünyevî bir hacetini veya zaruri bir
işini görmek için gitti ise Allah'ın onu îrazı af ve rahmetini terk etmesiyle
olur. Onun bir hasenesini kabul etmez, kötülüğünü affetmez.»
Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:
1- İlim halkasına
oturan kimse Allah'ın himayesindedir. Onun üzerine melekler kanatlarını
yayarlar. İbni Battal: «Âliminde talebeyi böylece sığındırması icab eder.»
demiştir.
2- Bir kimse âlim bir
zat'ın meclisinde bulunmayı arzu etse de utandığı için gidemese, Allah da ona
istîhya muamelesi yapar. Yani onu azab etmez.
3- İlim meclislerinden
yüz çeviren kimse Allah'ın gazabına maruz kalır.
4- İlim ve zikir için
mescidde halka olup oturmak müstehabdır.
5- İyi bir iş yapan
kimseyi senada bulunmak müstehabdır.
6- Cami, mescid gibi
yerlerde nerede yer bulunursa oturmak, kimseyi yerinden kaldırmamak islami edeb
ve terbiye iktizasıdır. Bu hususta hadîs dahî vardır.
7- Mescidde bir yere önce
gelip oturan, o yere başkalarından daha ziyade hak sahibidir.
8- Saf ve meclis
halkalarında aralık yer bırakmamak gerektir.
9- Kimseye eziyet
vermemek şartıyla saflardaki boş yerlere yürümek caizdir.